Uzay teknolojileri ve roketlerle ilgili bir web sitesinde bu konunun ne işi var diyenler olabilir. Aslında Roketbilim.com’da ağırlıklı olarak roketleri ve uzayı konuşuyor olacağız tabi ama zaman zaman bilim ve teknoloji ile ilgili bazı spesifik konulara ve gelişmelere de değiniyor olacağım. Yazılarımda, özel anlamda roketler ve uzay, genel anlamda ise bilim ve teknoloji konularının dışına çıkmamaya özen göstereceğimden emin olabilirsiniz. Kuantum ötesi fizik başlıklı bu konuyla ilgili olarak ise, bu yazının devamında herhangi bir şekilde ahkam kesmek ve kesinlikle böyledir ve böyle olacaktır demek gibi bir niyetimin olması söz konusu değil. Amacım, sadece bugüne kadar ki bilgi birikimim, araştırmalarım ve deneyimlerimden yola çıkarak ele aldığım kısa bir inceleme yazısı paylaşmak. Umarım beğenirsiniz.
Kuantum altı fizik hususunu 3-4 yıl kadar önce konu üzerine düşünürken bizzat kendi kafamda oluşturmuştum ve o sırada henüz hiçbir bilimsel yayında veya kitapta okumamış ve araştırmamıştım. Geçen gün internet üzerinde yaptığım taramada, bilim ve teknoloji ile ilgili yayınlar yapan uluslararası web sitelerinin bazılarında son birkaç yıldır bunula ilgili yazılar yer almaya başladığını ve ResearchGate gibi bazı forumlarda tartışıldığını gördüm. Aslına bakarsanız çok önceden konuyla ilgili yazılmış kitaplar da mevcut. Herneyse 🙂 Konuya geri dönecek olursak, evet başlıkta da okuduğunuz gibi aslında yüksek bir ihtimalle kuantum seviyenin de ötesinde bir seviye (hatta belki de seviyeler) mevcut ve yeni nesil bir fizik dalı yakın denilebilecek bir zamanda muhtemelen hayatımıza girebilir. İçerisinde yaşadığımız evren, eğer varsa diğer evrenler ve paralel evrenleri de hesaba katıyorum, en temel (en komplike) seviyeden en üst seviyeye (en basit) kadar çeşitli katmanlardan oluşmuştur. En temel katman için parantez içinde “komplike” ifadesini ve en üst katman için de parantez içinde “basit” ifadesini kullanmamın bir sebebi var elbette. Bunun sebeplerinden birincisi, içerisinde olduğumuz fiziksel gerçekliği oluşturan en alt katmanların çok temel seviyeler olması ve üst katmanlarda daha iyi sonuçlar almanın, daha alt katmanlara ulaşması ve o katmanların kullanabilmesi sayesinde mümkün olmasıdır. Hatta tabiri caizse, o katmanlara hükmetmek sayesinde mümkün olmasıdır diyebilirim. Diğer bir neden ise, en alt katmanlara ulaşmanın oldukça fazla emek ve efor gerektirmesidir. Yani bilimsel yaklaşım, analiz, deneysel yöntemler gibi. Bu şekilde, bilim birikimli olarak ilerler ve daha alt katmanlara ulaşılabilir.

En üst katmanlar daha basittir ve bizim yaşadığımız, deneyimlediğimiz boyutu oluşturmaktadır. Bu katmanlarda Newton fizik yasalarını gözlemliyor ve kullanıyoruz. Alt katmanlara doğru indikçe tanecikli yapılar, moleküller ve sonra da atomlara ulaşırız. Biraz daha aşağıya doğru indiğimizde ise atomu oluşturan proton, nötron ve elektron gibi temel bileşenler karşımıza gelmektedir. Bunun bir alt seviyesi ise kuantum bölgesidir. Yani kuantum teorisinin ilgi alanı olan bölge. Bu bölgede ise kuarklar, nötrinolar, muonlar, bozonlar, fotonlar gibi parçacıklar ve bu parçacıklar arasındaki ilişkileri kuran alanlar ve katmanlar mevcut. Ayrıca, kuantum bölgesinin “zaman” dediğimiz kavramla da bağlantısı olduğunu zaten biliyoruz. Kuantum bölgesi ya da eğer gerçekten var ise kuantum ötesi seviyelerle ilgili olarak en çok merak ettiğim konulardan biri, bu seviyelerdeki parçacıkların ve onların yer aldığı veya etkileşimde olduğu alanların (manyetik alan, elektrik alan vs…) daha da somut bir şekilde ve bugünkünden daha doğru matematiksel eşitliklerle ifade edilebilip edilemeyeceği. Bilim yol almaya ve gelişmeye devam ettikçe bunu hep birlikte göreceğiz. Kuantum bölgesinin altına doğru indikçe daha derinlerde daha farklı mekanizmaların yer alıyor olması ve teorisi henüz ortaya konulmamış bir fizik olması ihtimali kulağa ilginç geliyor değil mi? Bu fizik, belki de metafizik boyutlarla ilgili olacaktır. Henüz adı konulmamış olan yeni fizik de gerçeklik algımızı tekrar değiştirecek ve kuvvetle muhtemel, insanların gerçeklik algılamasını farklı bir noktaya getirecektir.
Varoluşun bu katmanlama mantığı, biz canlı varlıklar için de birebir geçerli ve buna da yaşam katmanlaması adı verilebilir. Hatta insan beyninin kuantum mekaniksel çalıştığı da üzerinde çalışılan bir konu. Kuantum mekaniğinde olasılık evreni ve olasılık matematiği (Gauss matematiği) oldukça önemli bir yer tuttuğuna göre insan beyni de kuantum düzleminde olasılık temelli olarak çalışıyor diyebiliriz.
Konunun teknoloji ile ilgisine de değinmek istiyorum. Günümüzde mühendisler çok daha iyi bir kontrol sağlayabilmek için otomatik kontrol mantığını ve robotiği, olabildiğince insan beyninin çalışma mekanizmasına yakınsatmaya çalışıyorlar (Bkz. PID kontrol yerine bulanık mantık denetim, yapay zeka, makina öğrenmesi). Bunun yanı sıra, günümüzde kuantum temelli çalışan bilgisayarlar artık mevcut ve çok yakın bir gelecekte satın alacağımız kişisel bilgisayarlar, akıllı telefonlar, akıllı televizyonlar gibi birçok cihazın da kuantum işlemcili olacağını bir çoğunuz zaten tahmin ediyordur. Bir de buna hologram teknolojisini ekleyin. Monitörü veya tamamı hologram olan bir bilgisayarın kuantum işlemciye sahip olması yakın bir zamanda hayatımıza girecek olan teknolojilerden. Gelin bunu biraz daha ileriye taşıyalım. Daha sonraki dönemlerde, kuantum işlemcili bilgisayarların yanı sıra kuantum temelli başka sistemleri de görmeye başlayacağız. Bu sistemler muhtemelen arabamız (arabamızın tamamı), arabamızı tahrik eden motor, denizdeki tekne ve gemiler ve bunların motorları, içinde yaşadığımız evler, sokak aydınlatmaları, sokakta yürdüğümüz kaldırım vs. olacak. Bir de bütün bunların 5G, 6G ve hatta 7G telekominikasyon, bulut algoritması, sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik gibi dijital teknolojilerle birleştirilerek uyum içerisinde çalışmasını düşündüğümüzde çok farklı bir dünyaya doğru gittiğimizi göreceksiniz. Robotlar ve yapay zeka mı? Tabi onların da kuantum işlemcilerle çalıştığını göreceğiz. Hatta bir insansı robotu oluşturan tüm parçaların (kol ve bacaklar, bağlantı noktalarındaki vidalar, gözler vs.) bizzat kendilerinin kuantum temelli çalıştığına şahit olabiliriz. Diğer bir örnek ise, daha iyi sonuçlar almak amacıyla insan vücuduna yerleştirilecek özel çipler kullanılarak organlarınızın, kuantum düzeydeki çalışmasının kontrol altında tutulması ve olası bazı problemlerin çok daha önceden önlenebilmesi olabilir. Bu başta biraz ürkütücü gelebilir ama iyi niyetle ve doğru amaçlarla kullanıldığı sürece sorun olacağını sanmıyorum.
Tabi konumuzun başlığına dayanarak işi daha da öteye taşırsak, gelecekte adı konulacak olan yeni fizik ortaya çıktığında ve teorisi oluştuğunda, bu yeni fizik ile elde edeceğimiz altyapının dört beş satır önce sıraladığım teknolojiler ve yeni geliştirilecek olan başka teknolojilerle birlikte kullanılmaya başlaması ise bizi bambaşka, aklınıza hayalinize sığdırmakta güçlük çekebileceğiniz bir yaşam biçimine taşıyacaktır.


Photo on the left by Jessica Lewis on Pexels.com , photo on the right by Ali Pazani on Pexels.com
Eğer kuantumun ötesinde böyle bir düzeyde fizik var ve bu ortaya çıkarılır ise, bu konu kuantum fizikten, sicim kuramından ve hatta birleşik alan teorisinden bile daha derinlerde yer alıyor olacak ve daha önemli bir alan olarak bilimdeki yerini alacaktır. Hatta ve hatta, gelecekte gerçekleşme ihtimali olan, bazı Hollywood yapımı filmlerde izlediğiniz, bir maddeyi kendisini oluşturan sicimlerin titreşim frekanslarını değiştirerek başka bir maddeye dönüştürme yöntemi bile kuantum ötesi fizik konusunun gerisinde kalacaktır. Bahsettiğim bu yöntemi de kendimce teknolojik simyacılık olarak tanımlıyorum bu arada. Bir otomobili bir uçağa dönüştürmek veya bir plastik kabı kolayca bir cam bardağa dönüştürmek teknolojik simyacılığa örnekler olarak verilebilir. İçerisinde yaşadığımız evrenin gelecekte biz insanlar için sonu gelmeden önce başka bir evrene (bkz. paralel evrenler teorisi) geçiş yapmayı başarabilsek bile kuantum ötesi yeni fizik, tüm bu bahsi geçen bilim konularından daha ileride ve daha ön planda olacaktır diye düşünüyorum.
Yazımın sonuna yaklaşırken, bütün bunların yanı sıra, bir de kuantum fiziği ve onun ötesindeki fizik altyapısının roketlerde de kullanıldığını düşünün. Günümüzde, kanat çırpabilen esnek kanat yapısına sahip dronelar var artık. Bildiğim kadarıyla henüz esnek yapılar ve bunlarla çalışan mekanizmalar roket teknolojisinde mevcut değil. Yakın bir gelecekte ise esneyebilen gelişmiş yapıları roketlerde, uzay araçlarında ve uzay gemilerinde görmeye başlayabiliriz. Tabi o dönemde roket diye bir aygıt kalırsa 😀 Kim bilir, belki de yerini bambaşka bir teknoloji alır. Yazının sonunda öyle ya da böyle konuyu roketlere bağlamış oldum 😀

Uzun lafın kısası, her ne kadar daha keşfedilecek şeyler barındırsa da aslında kuantum fiziğinin modası şimdiden geçti bile diyebilirim. İnsanoğlu olarak bambaşka bir yaşama doğru hızla ilerliyoruz.
Cansın Çelik, 07.05.2021
Bu yazıda yer alan kapak görseli için kullanılan kaynak/Source for cover photo in this article : Photo by Jakub Novacek on Pexels.com
The written content was created by Cansın Çelik